İlişkide Hep Aynı Döngü: Yaklaşan, Uzaklaşan, Kırılan Sen misin?

Bazen adını koyamadığımız ama hissettiğimiz bir tekrar duygusu vardır ilişkilerimizde. Farklı kişilerle kurulan ilişkiler, benzer sonlarla ya da aynı içsel yaralarla sonuçlanır. “Neden hep benzer insanlara çekiliyorum?”, “Neden ilişkilerde hep aynı roldeyim?”, “Neden hep ben çok severken karşı taraf uzaklaşıyor?” gibi sorular, aslında yalnızca karşı tarafa değil, kendimize tuttuğumuz bir aynadır.
İlişkilerde tekrar eden kalıpların en önemli nedenlerinden biri, çocukluk döneminde şekillenen bağlanma stilleridir. John Bowlby’nin bağlanma kuramına göre; çocuklukta bakım veren kişiyle kurduğumuz ilişki biçimi, ilerleyen yaşamda romantik ilişkilerdeki yakınlık kurma, güvenme, sınır koyma gibi davranışlarımızı büyük ölçüde etkiler.
Eğer duygusal ihtiyaçlarımız sürekli ertelendiyse ya da ilgisizlikle karşılaştıysak, “yakınlık reddedilir” düşüncesi gelişebilir. Tam tersi, aşırı müdahaleci ya da tutarsız bakım gördüysek, “yakınlık gelirse terk edilirim” korkusunu içselleştirmiş olabiliriz. Bu da romantik ilişkilerde kaygılı, kaçıngan ya da kararsız bağlanma stilleri geliştirmemize neden olur.
Kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler ilişkide sürekli onay ve güven arar. “Beni gerçekten seviyor mu?”, “Bir gün gidecek mi?” gibi düşünceler ilişki boyunca baskındır. Karşı tarafın mesafe ihtiyacı ya da sessizliği yoğun kaygıya yol açar.
Kaçıngan bağlanma stiline sahip bireyler ise yakınlıktan korkar, duygusal paylaşımda zorlanır, ilişkide bireysel sınırlarını korumak için mesafeyi artırır. Yakınlaştıkça uzaklaşırlar.
Ve bazen bir kaygılı bağlanma stili, kaçıngan bir bağlanma stilini kendine çeker. Çünkü bu dinamikler birbiriyle “tanıdık” bir bağ kurar. Biri sürekli yaklaşır, diğeri uzaklaşır. Biri verirken tükenir, diğeri bağ kurmadan kaçar. İşte bu noktada “neden hep benzer ilişkilerdeyim?” sorusu gündeme gelir. Aslında mesele, yanlış kişiyi seçmekten çok; tanıdık gelen duyguyu seçmektir. Çocuklukta yaşanan duygusal eksiklik, yetişkinlikte ilişkiler yoluyla tamamlanmak istenir. Fakat aynı yaradan farklı sonuçlar beklemek, kişiyi döngüsel bir ilişki labirentine sokabilir.
Bu döngüden çıkmak mümkündür — ama fark ederek, yüzleşerek ve yeniden yapılandırarak. Terapide bağlanma stilini tanımak, geçmiş deneyimlerin bugünkü davranışlarını nasıl şekillendirdiğini görmek, en güçlü farkındalık adımıdır.
Şema terapi, duygularla yüzleşmeyi kolaylaştırırken; kişilerarası terapi ve EMDR gibi yaklaşımlar, geçmiş bağlanma yaralarını yeniden işleyip daha güvenli bir ilişki kurma becerisi kazandırabilir. Terapide “neden hep böyle oluyor?” sorusu zamanla “şimdi neye ihtiyacım var?” sorusuna dönüşür. Ve bu dönüşüm, ilişkide sadece diğerini değil, en çok da kendini seçmeyi mümkün kılar.
Belki de mesele, yanlış kişiyi seçmek değil; tanıdık gelen duyguyu tekrar tekrar yaşamak. Fark edince değişim başlar. İlişkilerde tekrar eden döngüleri fark etmek ve bağ kurma biçimlerinizi yeniden yapılandırmak isterseniz, bireysel terapi sürecine birlikte başlayabiliriz.
Kaynakça
- Ainsworth, M. D. S. (1978). Patterns of Attachment: A Psychological Study of the Strange Situation. Erlbaum.
- Bowlby, J. (1988). Bağlanma ve Kayıp (Çev. V. Arslan). İstanbul: Pinhan Yayıncılık.
- Bayraktar, F. (2009). Romantik ilişkilerde bağlanma stilleri: Üniversite öğrencileriyle yapılan bir araştırma. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 4(32), 14–23.
- Yıldırım, İ. (2015). İlişkilerde Bağlanma Stilleri ve Kişilerarası Sorunlar Arasındaki İlişki. Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.